16 Ağustos 2020 Pazar

EROZYON

     Erozyon nedir? Coğrafya terimiyle kullanırsak toprağın faydalı bölümlerinin çeşitli sebeplerden dolayı kayba uğramasıdır, toprağın çoraklaşması, verimsizleşmesidir değil mi? Evet dediğinizi duyar gibiyim. Peki erozyon kelimesini sosyolojik olarak toplum için kullanamaz mıyız? Bence gayet de kullanabiliriz. 

    Çevrenize bakın. Gördünüz mü? Evet gördünüz... Biliyorum saklamanıza gerek yok. Siz de bu erozyonu fazlasıyla farkındasınız. Nedir peki toplumsal erozyon? Ben buna insanların gittikçe kalitesizleşmesi, verimsizleşmesi, ne olduğu belirsiz bir güruh oluşturması diyorum. Farketmiyor musunuz? Birkaç basit örnek vermem gerekirse; insan ilişkilerindeki saygı gittikçe yok oluyor, insanlar artık en ufak sebepten rutin bir olaymış gibi cinayet işleyebiliyor, farkındalık sahibi az bir kısım hariç insanlar sosyal medya denilen sanal düzlemlerde ''boy gösterme'' kaygısı güdüyor, kimsenin kimseye en ufak tahammülü kalmamış, uzlaşma yerine herkes benim dediğim olsun istiyor, kendi aptal egolarının meyvelerini yemeyi tercih ediyorlar. 

   Yukarıda sosyal medya ile ilgili bir cümle vardı. o cümleyle ilgili olarak şöyle bir ek açıklama getirme ihtiyacı hissettim. Elbette sözüm tüm sosyal medya kullanıcılarına değil. Yanlış anlaşılmasın. Benim olumsuz eleştirim amacı bu yönde olanlara. Örneğin meyve bıçağı çok kullanışlı bir alettir. Meyveleri düzgün parçalara bölmeye, soymaya ve yemeye hazır hale getirmeye yarar. Fakat siz bu faydalı alet ile cinayet de işleyebilirsiniz. Yani bu biraz da sizin bakış açınızla ve o kavramı hangi amaç doğrultusunda kullanmak istediğinize bağlıdır. 

    İnsanlar hayat amaçlarını maddi düzlemlere indirgemiş bir vaziyette. Bazı değerlerin içi boşaltılmış. Kim neyi savunuyor belli değil. Büyük sanatçı, ozan Barış Manço'nun deyimiyle ''Haklı haksız birbirine karışmış.'' Düşmanımın düşmanı dostumdur mantığı hakim. Laçka ilişkiler, sorgulamama, sentezleyememe hat safhada. Karşıt görüşlere kimsenin tahammülü yok. Sürekli bir benlik kavgası... 

    Elbette zaman denilen bilinmeyene giden süreç içerisinde değişim kaçınılmazdır. Bunu ben de farkındayım. Ancak her değişim bir gelişim midir? İşte önemli olan nokta bu. Biz gelişmiyoruz sevgili okur. Bunu sadece kendi ülkemin toplumunu hedef tahtası yaparak söylemiyorum. Tüm dünya, insanlık adına konuşuyorum. 

    Gelişmiyoruz. Değişiyoruz ama gelişmiyoruz. Evet belki teknoloji anlamında dünya son yirmi yılda dijital bir devrim yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Dünya globalleşiyor. Her şey elimizin altında. Maddi kavramlar açısından son derece geliştik ve gelişmeye devam ediyoruz. Peki manevi kavramlar noktasına bu işin neresindeyiz? 

    Şöyle bir genele bakın. Maddi anlamda her şeye sahip insanlar yeri geliyor büyük bir mutsuzluk girdabına yakalanabiliyor. Maddiyat diyorum ama bunu sadece para olarak algılamayın. Eşya olarak algılayın. Kendimizi ne olduğu belirsiz robotlara dönüştürüyoruz. Her şeyi değersizleştiriyoruz ve bunun neticesinde de manevi bir açlık çekiyoruz. Nihilizmin sonsuz sessizlik vadeden karanlık kucağında buluyoruz kendimizi. 

    İşte tüm bu anlattıklarım bana göre toplumsal bir erozyon dalgası. Verimsizleşiyor insanlık. Çoraklaşıyor. Meyve veremiyor. Bırakın meyveyi, var olan ağaçları kuruyor, ölüyor. Ölüyoruz. İnsan ömrü fizyolojik anlamda uzasa da psikolojik olarak kısalıyor ve ölüyor. 

    Peki mutluluk nerede? Sosyal medyada mı? Tomar tomar parada mı? Statü vasıtası bir meslekte mi? Nerede? Aslında mutluluk görmesini bilen için huzurla içilebilen bir fincan kahvede saklı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder