13 Haziran 2020 Cumartesi

ARAYIŞ

     Gecenin karanlığında dolanırken bomboş sokaklarda, dinledim gecenin sessizliğini. Ilık esen meltem değiyordu tenime. Gömleğim kir, pas içinde. Aynı hayatım gibi. Ne yaptığımı, ne yapmaya çalıştığımı anlayamıyordum. Dönüyordu gözlerim boşlukta. Yol ilerlerken önümde, bakamıyordum artık önüme. Sendeletiyordu hayat. Sahi hayat bu kadar zor muydu? Bu kadar zor olması mı gerekiyordu?
    
    Yürüyemiyordum. Artık hayatın bana sunduğu yolda yürüyemiyordum. Sonuna gelmiştim bu kaosun. Üzerine bastığım kaldırım taşlarının tüm yabancılığını, yabaniliğini ve soğukluğunu yalnız ve karanlık ruhumun derinlerinde hissederken ufak bir ürperti geliyordu içime. Ürperiyordum...
    
    Gecenin herkesi örten bu karanlık ışığında bir yol bulmaya çalışıyordum. Karanlıktan ışık çıkarabilir miydim? Evet soruyorum karanlıktan ışık çıkabilir miydi? Hep mi karanlıktı her şey? Durdum. Dinledim. Baktım. Anlamaya çalıştım. Sokak lambası aydınlatıyordu şimdi önümü. Yalancı bir aydınlıktı bu. Karanlığımı yenemiyordu. Yenemiyordum. Derken biraz daha yürüdüm. Nereye gidiyordum?
    
    Ben neredeyim? Herkes nerede? Nereye gittiniz? Aklımla oynayıp, ruhumu çalıp nereye gittiniz? NEREYE? Bağırırken buldum kendimi. Gecenin içinde tüm bu ıssızlığa, karanlığa meydan okurcasına bağırıyordum. Al işte, al beni kararttın, ruhumu kararttın, senden daha çok karanlığım artık. Tüm karanlık yüzlerinin canı cehenneme! 
    
   Önümü göremiyordum. Her yer kararıyordu. Karardı... Karardı... Milyon kere karardı... Sonsuz bir siyahlık... Tüm ruhumu kuşattı... Sonsuzluğa uçtum... Sokaklar karanlığa gömüldü, ben kaldırıma uzandım... 

5 Haziran 2020 Cuma

BİLGİLİ Mİ BİLGE Mİ?

   Bilmek nedir? İnsan denen canlı bilgiye nasıl ulaşır? Bilginin doğası nedir? Sahip olduğumuz beş duyu ile her bilgiye ulaşabilmemiz mümkün müdür? Yaşadığımız üç boyutlu dünya tüm bilginin tek kaynağı mıdır? Bu sorular çoğaltılabilir. Peki bilgi sahibi olmak, bilgili olmak, bilge bir birey olmak için yeterli midir? Olaylar karşısında nasıl davranacağımızı belirleyen en temel koşul bilgili olmak mıdır? 
    
    Elbette etkisi vardır ancak tüm cevabın tamamıyla evet olduğunu sanmıyorum. Bilgili olmak, bilgeliğe göre daha nicel bir kavram sanki. Niteliklerimizi oluşturmada yetersiz kalıyor. Bizi nitelikli yapacak olan ise daha nitel bir kavram olduğunu düşündüğüm bilgeliktir. Bilge bir insan bilgiyi düşünce imbiğinden yavaş yavaş damıtır. Tüm benliğiyle o bilgiyi özümser. Süzgeçten geçirir. Doğru bilgiye ulaşma ve bu bilgiye ulaşınca bu bilginin davranışlarına nasıl bir etki yapması gerektiğini bilir. Öyle damıtır ve özümser ki artık o bilgi onun bilgeliğiyle bütünleşir. Fark ettiyseniz bilge kişilikler çevremizde pek azdır. Kendi çevrenizi bir gözden geçirin. Kaç kişiye evet çok bilge biri diyebilirsiniz? 

    Ancak ortalama bir insan biraz üzerine giderse bir bilgiyi öğrenebilir. Bilgi dağarcığını geliştirebilir. Elbette kişinin ilgi alanları ve doğuştan sahip olduğu yetenekler ve bireysel farklar (bkz: Gardner'in Çoklu Zeka Teorisi) bilgiyi öğrenme konusunda kişiyi olumlu ya da olumsuz etkileyebilir ancak ben burada genel bir bilgi düzleminden bahsettiğim için konuyu salt bilgi olarak ele aldım. 
    
    Bir insanın bilgeliği yakalayabilmesi için bana göre doğuştan getirdiği bazı ruhsal özelliklerin, basiretinin, sezgilerinin, tecrübelerinin ve mantığının aynı potada eritilmesi gerekir. Bilgelik bir ruhtur. Bir yaşam biçimidir. Hayat karşısındaki tavrımızı, toplum karşısındaki duruşumuzu, fiillerimizi iyi yönde belirleyebilen bir olgudur. Bilgi ancak bilgeliğe hizmet ederse faydalıdır. (Bilge bir bireyin kötü olacağına pek ihtimal vermiyorum ancak çok bilgili bir birey gayet de salt kötülükle dolu olabilir)

   Yani sözün özü bilgelik insanı tekâmül ettiren ruhsal bir süreç, bir yaşayış iken bilgili olmak daha nicel, daha maddi bir kavramdır.

2 Haziran 2020 Salı

SORULAR

   Nerenin başlangıcı bu? Neyin ruhu? Ait olduğum tüm masalsı dünya şimdi nerede? Neredeyim ben? Kimim? Ne yapmaya çalışıyorum? En doğru yol hangisi? Peki yanlışlar nerede? Tüm işleyiş bir düaliteden mi ibaret? Bu işleyişin amacı nedir? Kaos mu? Düzen mi? Aslında kaos gibi görünen tüm bu dinamizmin kendi kendini işleten, fark edemediğimiz bir düzeni mi var? Huzur nerede? Tüm bu  çaba neden? Uğruna çalışıp didindiğimiz, başarı addettiğimiz kurgusal düzlemlerde hayali inşalar yaptığımız, tüm benliğimizi, saydamlıktan ibaret olan bu çöplüğe gömmemizdeki mantık ne? Yaşamak dediğimiz karmaşa bu mu? 

    Mutlu  olmak demek, olması gerekeni yapmak demek, tüm özgürlüğümüzü, sahip olduğumuz en değerli olgulardan olan zamanı, her ay bize verilecek olan bir tomar kağıt parçası için heba etmek demek midir? O bir tomar kağıdın gerçekliği nedir? Getirisi nedir? Götürüsü nedir? Bu nasıl bir çukur ki içinde kokuşmuşluğun, çürümüşlüğün, leşliğin en kesif kokularını barındırırken, çoğunluğu kendine bu denli çekebilme kabiliyetine sahip? 

    Sevgi ve iyilik nerede? Yaşamın özü olan bu iki gerçek ne oldu da insanlığı bu boyutta terkedebildi? Evet her şey zıddı ile kâim ve zıt kutuplar her zaman var olacak. Var olmak zorunda ki iki kutup da birbirini tanımlayabilsin. Zira bu işleyişin temel yapısı bunun üzerine kurulu. Fakat bu zıtlığın siyah ile gösterilen kutbunun oran olarak bu şekilde artması, üç cümle önceki sorumun da cevabını kendi içinde barındırıyor olsa gerek. Ters orantı. Bu ters orantıyı tersine çevirmek her birimizin yegâne amacı olmalı. 
    
    Soruların arasında kaybolmaya başladığınızda emin olun çıkacağınız iki yol olacak. Tüm bu ilerleyişin kuvvetle muhtemel en doğrusal anlamlarını barındıran iki yol. Sevgi ve iyilik... Yüreğinde sevgi ve iyiliği barındıran, düalitenin aydınlık tarafı nerede? Herkes nereye gitti?