Yürüyemiyordum. Artık hayatın bana sunduğu yolda yürüyemiyordum. Sonuna gelmiştim bu kaosun. Üzerine bastığım kaldırım taşlarının tüm yabancılığını, yabaniliğini ve soğukluğunu yalnız ve karanlık ruhumun derinlerinde hissederken ufak bir ürperti geliyordu içime. Ürperiyordum...
Gecenin herkesi örten bu karanlık ışığında bir yol bulmaya çalışıyordum. Karanlıktan ışık çıkarabilir miydim? Evet soruyorum karanlıktan ışık çıkabilir miydi? Hep mi karanlıktı her şey? Durdum. Dinledim. Baktım. Anlamaya çalıştım. Sokak lambası aydınlatıyordu şimdi önümü. Yalancı bir aydınlıktı bu. Karanlığımı yenemiyordu. Yenemiyordum. Derken biraz daha yürüdüm. Nereye gidiyordum?
Ben neredeyim? Herkes nerede? Nereye gittiniz? Aklımla oynayıp, ruhumu çalıp nereye gittiniz? NEREYE? Bağırırken buldum kendimi. Gecenin içinde tüm bu ıssızlığa, karanlığa meydan okurcasına bağırıyordum. Al işte, al beni kararttın, ruhumu kararttın, senden daha çok karanlığım artık. Tüm karanlık yüzlerinin canı cehenneme!
Önümü göremiyordum. Her yer kararıyordu. Karardı... Karardı... Milyon kere karardı... Sonsuz bir siyahlık... Tüm ruhumu kuşattı... Sonsuzluğa uçtum... Sokaklar karanlığa gömüldü, ben kaldırıma uzandım...