Amansız
bir mücadele midir hayat? Yoksa ona mücadele sıfatını yükleyenler biz insanlar
mıyız?
Hayat denilen olgular yığınını anlamlandırmaya çalışan nice filozoflar
gelip geçti dünyadan. Zaman geldi Tanrı kelâmı oldu her şeyin yegâne anlamı insanlar
için. Zaman geldi sonsuz bir boşluk gördü insan doğada. Hayat... Neden
sorusunun, üzerine en çok sorulduğu kavramlardan bir tanesi.
Bilemediğimiz bir
labirente benzetiyorum hayatı. Bizler de labirentin içindeki fareleriz. Yeri
geliyor yolumuzu bulamıyoruz, yeri geliyor birbirimizle didişmekten önümüzü
göremiyoruz hatta yeri geliyor bir diğerinin yolu bulamaması için amansızca
mücadele ediyoruz. Evet biz insanlar. Kendini hayatın merkezinde sayan zavallı,
kibirli, çiğ varlıklar. İnsan… Kimi zaman literal anlamda ben Tanrıyım diyen
kimi zaman bu anlamdan bağımsız şekilde kendini Tanrı olarak gören insan.
Biraz
derinlemesine düşünürseniz tüm bu karmaşa içinde yolunuzu kaybetmeniz işten
bile değildir. Yolunuzu kaybetmeniz de yetmez, sorular alabildiğine beyninizi
kemirir. Soruların üzerine düşünüp düşündüğünüzün üzerine yeni sorular sormaya
başlarsınız. İnsan nedir? Hakimiyeti her zaman elinde tutmaya çalışan bencil varlık
mı? Yoksa kendi canını yok sayıp iyilik uğruna kendini hebâ edebilecek erdemde
bir varlık mı?
Her iki seçenek de toplumda mevcuttur. Her ikisi de mevcut olan
bu yığın akıl kıvrımlarımı eritirken kalan son gücümle yine de sorular sormaya
çalışıyorum. Soruların üzerine düşünüyorum. Tekrar başladığımız yere gelirsek…
Hayat. Hayat da bütün bu hengâmenin gösteri sahnesi. Ancak o gösteriden
çıkarılması gereken öz iyilik ve sevgi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder